MASAL: Olağanüstü öte, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir. Masal halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür. Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür. Yer ve zaman belli değildir. Kahramanlar insan üstü özellikler gösterir. İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Halk masalları 4 temel grupta toplanır: Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar. Genelde masallarda film gibi zengin kız fakir oğlan veya tam tersi, üvey anne veya baba, yaramaz evlat sadık köpek cadılar periler şeytanlar gibi örnekler çoğaltılabilir. Masal dinlenen zemin iyi hazırlanırsa ocak başları gibi insan dinlemekten çok keyif alır. Adeta o masalı yaşar. Şimdi bu masallardan örnekler. Birde çocuk iken şu tekerleme hep kulağımda kalmış,
Masal, masal maliki, Tırnağı varmış oniki, Onikinin yarısı, Hacı amcanın karısı
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur zaman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken; köyün birinde köylü kadınlar toplanarak dağa oduna gitmeye karar vermişler. Güle oynaya neşeli bir şekilde türküler söyleyerek dağa çıkmışlar. Çünkü yapacakları iş zor oldu kadar güç isteyen bir işmiş, neşelerini bozmamışlar.
Bu esnada ormanda çalılıkların arkasından bir ayı onlara gözetliyormuş, oduna gelen en güzel kızı gözüne kestirmiş yavaşça onu oradan kaçırmış, Mağarası'(in)na götürmüş, kızı burada bakmaya başlamış karnını doyurmak için, petekle bal çalmış getirmiş, armutların en iyilerinden yapılan tarhanaları kurutmak için serdikleri yerden çalıp getirmiş, kız bundan çorbalar pişirmiş, derken kızın ayıdan üç tane çocuğu olmuş, ve adlarını adlarını Kıllıca, Yünlüce, Yumoş koymuş, bunlarda günden güne büyümeye başlamışlar. Artık kız ayıyla çocukları ile büyük bir hane oluşturmuş, erkeği dışarıdan yiyecek getiriyor o evde yavruları ile kocası ayıyı bekliyor. Mutlu bir şekilde yaşamaya başlamışlar. Gel zaman git zaman kızın abileri kızdan hiç haber yok diye bunu kızı tekrar aramaya başlamışlar. Derken Mağaranın önüne geldiklerinde birde ne görsünler kardeşinin boğazındaki boncuk kolye kaçırma sırasında kırılmış mağaranın önünde taneleri dökülmüş, ha bulduk demişler mağaranın önünde pusuya yatmışlar, beklerken ayı yavrularından önce Yumoş çıkmış onu öldürmüşler, arkadan Yünlüce, onun arkasından da Kıllıca çıkmış onu da öldürmüşler sonra ayı dışarıdan yiyecek bulmaya gitmiş onu da gelirken mağaranın önünde öldürmüşler, ve mağra’ (in) ya girmişler.
Kız kardeşi, yavruları ve ayı kocası için tarhana çorbası pişiriyormuş, hemen ocağı yıkıp kızı kolundan tutarak oradan uzaklaştırmışlar. Kızı evlerine getirmişler kız evde hasta olmuş günden güne zayıflamaya başlamış, abileri kızın halinden kuşkulanmışlar neden böyle bu diye saklanmışlar bakalım demişler acaba bu kızın bir derdi mi var acaba öğrenelim demişler. O ne kız kendi kendine ağıt yakıyormuş (yas ediyor) ağlıyormuş dikkatlice dinlemişler.
Tarhana çorbamı döktüler taştan ocağımı yıktılar. Armudu sapsız üzümü çöpsüz getiren benim kıllı ayım, Kıllıcamı, Yumoşumu, Yünlücemi öldürdüler ben bu dünyayı onlarsız neyliyeyim demiş ağlamış, abileri düşünmüşler ki bir yuva yıktıklarını kardeşlerini büyük bir kötülük yaptıklarını öğrenmişler. Ana fikir insan kendisini hoş tutanı ayı da olsa sevebiliyormuş N.Karabulut
TAN TAN GABACıK
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken, köyün birisinde adamın birinin karısı genç yaşta ölmüş adamcağız üç çocuğu ile hayatta kalakalmış ne yapsın gel zaman git zaman adam çocukları bakamaz hale gelmiş evlenmeye karar vermiş, genç güzel bir kadınla evlenmiş, fakat işler umduğu gibi olmamış, üvey anne çocukları zamanla istememiş, yüksünmüş, bunları at gel istemiyorum demiş adamcağız ne yapsın geceleri uykuları kaçmış, sigara üstüne sigara içmiş yapacak bir şey yok üzülerek çocuklara ormana atmaya karar vermiş, Bir gün çocuklar kalkın hep beraber dağa oduna gideceğiz demiş, çocukları tarasını, (odun kesmek için kullanılan alet) baltasına almış çıkmış yola dağa vardığında çocuklar siz burada oturun kendi kendinize oynayın da ben bir söyle odun bakıp geleyim demiş, gitmiş ağacın birisine kabak asarak, orayı terk etmiş, rüzgar ile kabak sallandıkça kabak ağaca vurmuş tak tak diye çıkarmış çocuklar babamız odun ediyor demişler akşam olmuş karanlık basmış babaları gelmiyor takıntının olduğu yere doğru gitmişler. Bir de ne görsünler takıltı odun yapmadan dolayı değil de kabağın rüzgarla çıkardığı ses olduğunu anlamışlar. Hep beraber şunu mırıldamışlar; TAN TAN Gabecik bizi aldatan bubecik demişler deyip düşünmeye başlamışlar.
Ne yapalım demişler korkmuşlar ürkmüşler bakmışlar etrafa horoz öten yere mi duman tüten yere mi gidelim demişler, duman tüten yere gitmeye karar vermişler. Hiç olmazsa karnımızı
doyururuz demişler. Duman tüten yere gitmişler, birde ne görsünler evin önünde bir kazan içinde bir şey kaynıyor. Kadın kızı ile konuşurken kulak misafiri olmuşlar, o ne! duyduklarını inanamamışlar, meğerse gittikleri ev div karısının eviymiş, (heybetli, çirkin koca dişleri olan) çocukları kesip bu büyük tencerede etlerini pişiriyormuş, söylenenleri çocukların duyması ile oradan uzaklaşması bir olmuş, kaçmışlar oradan sonra bir köye sığınmışlar üç kardeş hayatlarını devam etmişler. Yarın kapınızın önünden gelecekler derlerdi eskiler. N.Karabulut
KEÇİ KIZI AYŞE
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken, Köyün birisinde bir kadın yaşarmış bu kadıncağızın büyük bir üzüntüsü varmış, Allah bununu evlat sevgisi tattırmamış, kadıncağız çocuksuz olduğu için çok üzülüyormuş, Bir gün çok bunalmış başlamış Allah’a dua etmeye, Ey güzel Allah’ım bana bir evlat nasip eyle, neden olursa olsun kabulüm kediden, köpekten keçiden, koyundan veya canlı olarak bana yoldaş olacak bir evlat ver demiş, duası geçmiş Allah ona keçiden bir evlat vermiş, Adını Ayşe koymuş, fakat bu keçi tılsımlı imiş, Bir gün köy kadınları dere kenarına çamaşır yıkamaya gidiyorlarmış, bu keçi kızı Ayşe de de bunlardan özenmiş, anneciğim bende gitsem dere kenarına demiş, kızım nasıl gideceksin, senin çamaşır yıkamak için elin ayağın yok demiş, ne çare söz dinletememiş, ve Keçi kızı Ayşe çamaşır teknesine sırtına almış,
bir boynuzuna çamaşır kazanına asmış, diğer boynuzuna da kirli çamaşır bohçasına geçirmiş, çamaşır yıkamak için yollara düşmüş, dere kenarında köylü kadınlarla çamaşırları bir güzel yıkamış, köylü kadınlar gittikten sonra kimse yok nasılsa burada diye keçi elbiselerini çıkarmış, dünya güzeli bir kız olmuş, derenin güzel sularına kendini bırakıvermiş, mutlu bir şekilde yıkanmaya başlamış ve,
Oradan o sırada atıyla geçmekte olan beyin oğlu dereye bir bakmış ki ne görsün, gözlerine inanamamış, dünya güzeli bir kız derede yıkanıyor. Göremez olsun, keçi kızına aşık olmuş eve gitmiş üzüntüden yemez, içmez olmuş yataklara düşmüş, herkes duymuşlar beyin hasta olduğuna yemekler götürmüşler yememiş, aç susuz yatmış, kara sevdaya yakalanmış derdine çare yok. Keçi kızı Ayşe’de anne ne olur bende beyin oğluna yemek göndereyim demiş, kızım o bey oğludur. Bizim fakir yemeğimizi beğenmez demiş, olsun demiş, be yine de pişirmek istiyorum. Üç börülceli tarhana çorbası pişirmiş (Aydın’da tarhanaya kuru börülce katılır) annesiyle yemesi için beyin oğluna göndermiş, bey oğlu çorbayı büyük bir iştahla içmiş, çok beğenmiş bu çorbayı pişiren kişiyle evlenmek istiyorum demiş, anne ne yapsın oğluna söz geçirememiş gitmiş, düğün yapıp keçiyi gelin diye evine getirmişler, evde kapının arkasında bir yere bağlamışlar. Gel zaman git zaman kaynana keçiyi hiç istememiş, oğlunun keçi ile evlenmesini bir türlü kabul edememiş, ara sıra keçiyi terlik maşa, ısıranı şeyler fırlatmış kendince sürekli homurdanıyormuş, bir gün o şehirde ileri gelen bir ailenin kızı evleniyormuş herkese davetiye verilmiş, beyin annesine ve beye de davetiye gitmiş, kayın valide de malum düğüne gelin ile gitmek istemiş ama nafile kendi gitmiş düğüne, kaynana gittikten sonra keçi tılsımlı elbisesini (derisi) elbisesini çıkarmış, dünya güzeli bir kız olarak arkadan düğüne gitmiş, bütün düğün ahalisi gözlerini ondan alamamış, kayınvalide de öyle yavaşça kıza sokulmuş, kızım sen hangi köydensin diye sormuş, kız maşa köyündenim demiş, tekrar etmiş kızım sen hangi köydensin diye sormuş ısıranı (fırında veya saçta ekmek börek çevirmeye yarayan alet) köyündenim demiş, gözlerini bir türlü kızdan alamıyormuş, düğün bitmiş keçi kayınvaliden önce eve gelip kapı arkasına takılmış (bağlanmış) kaynana gelmiş burnundan soluyor. Oğlum bu keçiyi gelin diye başımıza geçirdin hakkımı helal etmeyeceğim sana demiş, gece olmuş herkes odasına çekilmiş gelin de keçi kızı da kocasının yanına usulca çıkmış, keçi elbisesini çıkarmış, güzel bir kız olarak oturmuş, bey hanım artık bu elbiseni giymesen demiş, keçi sadece tebessüm etmiş neyse gece uyumuşlar. Bey uyanmış yavaşça kalkmış bu elbiseyi artık giymesin diye deriyi ateşe atmış, sabah uyanmış yatağa bakmış ki yatağın içinde bir avuç kül, tılsım bozulmuş kız ölmüş yatakta kül olmuş, bey kızın ölümünden kendisini sorumlu tutmuş birkaç yıl daha yaşamış, üzüntüden o da ölmüş Not: Yarın kapınızın önünden erkenden bütün masal kahramanlarımız geçecekler erken uyanınız.